28 Nisan 2009 Salı

Antonio VİVALDİ 4 Mart, 1678-28 Temmuz, 1741


Antonio Vivaldi, Giovanni Vivaldi ve Camilla Calicchio’nun ilk çocuğu olarak 1678’te Venedik’te dünyaya geldi. Lakabı Kızıl Rahip’ti. Babası, önceleri berberlik yapmış, daha sonra ise başarılı bir kemancı olmuştu. Vivaldi, ilk müzik eğitimini babasından almıştır. Annesi ise bir terzinin kızıydı.
Bir papaz eğitimi alan Antonio Vivaldi 1703 yılında resmi ilk görevine atandı. Ama aynı yıl başka bir işe daha girdi. Ospedale della Pietà adındaki bir kızlar yetimhanesinde keman öğretmeni oldu. Buradaki görevi yetim ya da sakat kızlara keman çalmayı öğretmek ve onlara konserlerde seslendirmeleri için her ay iki konçerto yazmaktı. 1709 yılında bu görevinden ayrılmak zorunda kaldi. Bu dönemde Vivaldi besteci olarak dikkat çekmeye başladı. Op.1 sonat seti 1705 yılında yayımlandı.
1709’da Op.2 keman sonatını Danimarka Kralı IV. Frederik’e ithaf eden Vivaldi, bu sıralarda konçerto yazmaya başlamıştır. Hollandalı yayıncı Estienne Roger, Vivaldi’nin 12 konçertodan oluşan L'estro Harmonico adli eserini yayımladı. Bu dönemin en etkili müziksel yayını oldu. Almanya dışına hiç çıkmayan Bach’in müziğinin İtalyan yanının oluşmasında önemli bir yeri vardır. 1714’te Vivaldi’nin konçertolarını duyan Quantz, Albinoni ile birlikte Vivaldi’ye konçertoda reform yapmaları için ödenek bağlamıştır.
1723 ile 1724’te Roma’daki karnaval mevsimi için üç opera yazdı. Yine 1723’te Vivaldi, Pieta’nın yöneticileriyle ayda iki konçerto besteleme konusunda anlaştı. 1725’te yazdığı eseri Op. 8, Il cimento dell'armonico e dell'inventione ile ünü daha da yayıldı. Bu yıllarda opera sanatçısı Anna Giraud ile ilişkisi başladı.
1737’de görevde yaptığı Ferrara’nın yöneticileriyle Vivaldi arasında sergilenecek operaların seçimi konusunda çıkan anlaşmazlık Vivaldi’nin işinden olmasına yol açtı. Bu olayın ardından Vivaldi, Amsterdam’a yerleşti. 1741’de Graz’da Anna’yı dinlemek için Avusturya’ya yaptığı yolculuğu sırasında Viyana’da konakladığı bir dulun evinde öldü. Hemen aynı gün kimsesizler mezarlığına gömüldü.
Vivaldi’nin 500’den fazla konçertosu vardır. Farklı enstrümanlardan yararlanmayı çok seviyordu. Hiç kimse viyolonselden solo enstrüman olarak onun yararlandığı kadar yararlanmamıştır. Fransız Barok müziğinde nefesli çalgılar ağırlıktayken, onun müziğinde yaylı çalgılar önem kazanır. 230 keman konçertosunun yanında, flüt, obua, çello, viyola, mandolin konçertoları vardır. Klasik müzikle ilgisi olmayanların bile bildiği Dört Mevsim Konçertosu en sevilen eseridir. Kendisinin 94 tane opera yazdığını söylemesine karşın, bunların ancak 50’si günümüze ulaşabilmiştir. Bitmek tükenmek bilmeyen bir müzik dehası olan Vivaldi’nin hırslı ve güçlü kişiliği, müziğine de yansımıştır.
Vivaldi'nin adı yüzyılımıza dek pek tanınmadı. Ancak 1920'den sonra yapılan araştırmalar sonucunda Vivaldi'nin yüzlerce eseri gün ışığına çıkmaya başladı.

23 Nisan 2009 Perşembe

Sergey RAHMANİNOV


20. yüzyılın en büyük piyanist ve bestecilerinden birisidir. Asker kökenli zengin ve aristokrat bir ailenin çocuğu olan Rahmaninov, 1 Nisan 1873’de, Novgorod şehri yakınlarındaki Oneg’de doğdu. Aile bireyleri amatör olarak müzikle uğraşmaktaydılar. Oğullarının yeteneğini kısa sürede fark ettiler ve ona ders aldırmaya başladılar. Sergei 9 yaşındayken aile parasını yitirip mal varlıklarını satmak zorunda kalınca Petersburg’a yerleştiler ve Rahmaninov, konservatura devam etti. Ancak şehirdeki difteri salgınında kızkardeşi Sofiya’nın ölmesinden sonra anne ve babası ayrılan Rahmaninov, bu olaya tepkisini okuldaki tüm derslerinden kalarak gösterdi. Bunun üzerine Moskova’ya gönderildi ve sert bir öğretmen olan Nikolay Zverev’in evine yerleşti. Bu evde, diğer öğrenciler ile birlikte yoğun bir tempoda çalıştı, Zverev’in müzisyen arkadaşları ile tanışma fırsatı buldu. Çaykovski ile tanışması ve öğütler alması ona yeni ufuklar açtı. Aşırı disiplinden hoşlanmadığı için Zverev ile geçinemeyen Rahmaninov, beste yapabilmek için kendisine özel bir oda isteyince evden kovuldu, Moskova yakınlarındaki bir akrabalarının yanına taşınarak daha rahat bir ortama kavuştu ve çalışmalarına Franz Liszt’in öğrencilerinden olan kuzeni Siloti ile devam etti. 19 yaşında iken yazdığı Do diyez minör prelüd ile dikkatleri üstüne çekti. Bu eser, piyano edebiyatının en çok çalınan eserlerinden birisi oldu. Mezuniyet projesi olarak Puşkin’in Çingeneler Şiiri üzerine bestelediği tek sahnelik operası Aleko adlı eseri yazan Rachmaninov, böylece okuldan büyük altın madalyayı kazanarak mezun olduğu gibi yayıncı Gutheil ile bir sözleşme de yaptı. Mezuniyet sonrasında iki yıl öğretmenlik yaparak geçimini sağladı, bu arada çeşitli eserler besteledi. İlk önemli eseri 1895-1896’da yazdığı Re Minor 1. Senfoni’dir. Bu eser, 1897’de sarhoş bir orkestra şefi yönetimindeki bir orkestra tarafından çok kötü seslendirildi ve eleştirmenler tarafından yerden yere vuruldu. Bestecilik yetenekleri konusunda kuşkuya düşen Rahmaninov, besteciliği bırakıp piyanistliğe yöneldi ve düştüğü bunalımdan kurtulmak için bir hipnozcunun yardımına ihtiyaç duydu. Bu arada geçici bir süre için zengin bir işadamının özel operasında yardımcı şef olarak orkestra şefliği yaptı. 1900’de Dr. Nikolai Dahl adlı hipnozcudan 3 ay boyunca terapi gördükten sonra yeniden besteciliğe döndü ve İkinci Piyano Konçertosunu yazdı. Rahmaninov, doktoruna ithaf ettiği bu eseri Moskova Filarmonisi’nin konserinde çaldı ve dünyanın takdir ettiği besteci-yorumculardan birisi oldu. right'den ölümüne dek yaşadığı ABD'de çekilmiş bir pozu]] 1902’de kuzeni Natalia Satina ile evlenen Rahmaninov, İsviçre’de geçirdikleri balayı sırasında 12 Şarkı’yı besteledi. Rusya’ya döndükten sonra ardı ardına eserler besteledi ve eserleri 1904’te şef olarak çalışmaya başladığı Bolşoy Tiyatrosu’nda seslendirildi. Ülkenin siyasi koşullarının özgüce beste yapmasını önlediğini hissedince Dresden’e gitti. İkinci Senfoni, Birinci Piyano Sonatı, Ölüler adlı senfonik şiirini bu dönemde besteledi. Rahmaninov, 1909’da yeni eseri 3. Piyano Konçertosu ve diğer eselerini seslendirmek üzere Gustav Mahler ve Walter Damroch ile ABD’ye gitti. ABD turnesi için özel olarak bestelediği 3. Piyano Konçertosu’nu New York Senfoni Orkestrası eşliğinde başarıyla seslendirdi. Boston Senfoni Orkestrası’nda sürekli şef olma önerisi aldıysa da kabul etmeyerek Rusya’ya döndü. Rusya’da müzik alanındaki zıtlaşmada hayranlık duyduğu Çaykovski’nin yanında yer aldı. Beste çalışmalarından insan sesine ağırlık vermeye başladı. Özel yaşamında ise iki genç kadınla ilişkisi oldu: Şair Marietta Shaginyan şarkıcı Nina Koshetz. Marietta Shaginyan, kendisine bestelemesi için çok güzel liberettolar yazdı. Nina Koshetz ise bazı eserlerine ilham verdi ve neredeyse evliliğinin bitmesine neden oluyordu. 1917’deki Bolşevik Devrimi’nden sonra Rahmaninov, ailesi ile birlikte Rusya’yı terk etti ve bir daha dönmedi. Bir süre İsveç ve Norveç’te yaşadıktan sonra ABD’ye gidip yerleştiler. Çok uzun süre hiçbir aile üyesi ve arkadaşlarından haber alamadılar. ABD’ye varır varmaz Rahmaninov ona dünya çapında ün getiren konser dizilerine başladı ve albümler çıkardı. Amerika, Avrupa, Kanada ve Küba’da konserler verdi. Kısa zamanda çok zengin oldu. Kızları için Paris’te bir yayınevi kurdu ve yazlarını Fransa’da geçirmeye başladı. Fakat tüm bunlar kendisine beste yapacak zaman bırakmadığından neredeyse 10 yıl boyunca hiçbir şey bestelemedi. 1926’da Dresden’de geçirdiği bir tatil sırasında 4. Piyano Konçertosu’nu yazdı. 1930’larda bestetelediği Paganini’ni Bir Teması Üzerine Çeşitleme, en çok çalınan eserlerinden biri oldu. Aynı yıllarda dönemde, Bolşevikler, rejime yaptığı eleştirilerden ötürü Rahmaninov’un eserlerinin Rusya’da çalınmasını yasakladılar. Rahmaninov, borsada tüm varlığını yitirdi, üstüne üstlük 1939’da II. Dünya Savaşı patlak verince Avrupa turnelerini iptal etmek zorunda kaldı. Zor iş temposu yüzünden sağlığı bozulan Rahmaninov’a kanser teşhisi konulduktan sonra da beste yapmaya ve orkestra yönetmeye devam etti. En son büyük eseri olarak Senfonik Dansları besteledi. 28 Mart 1943‘te hayatını kaybetti.

14 Nisan 2009 Salı

Niccolò PAGANINI


Niccolo Paganini, 27 Ekim 1782 yılında Genoa’da doğmuştur. Babası tersane işçisidir. Aynı zamanda keman çaldığı için Paganini’nin ilk müzik öğretmenidir. Niccolo 11 yaşına geldiği zaman usta bir kemancı olmuştur artık. Çevresindeki ünlü bütün keman öğretmenleri ona parasız ders verirler. İlk turnesini yaptığında henüz 13 yaşındadır. Bu arada, kendi yeteneğine uygun, zor yorumlanacak yapıtlar besteler. Yalnız keman değil, gitar, viyola ve mandolin de çalar. 1805 – 1813 yılları arasında LUCCA prensesinin müzik yönetmeni olur. Paganini’nin içki ve kumara olan düşkünlüğü de çok ünlüdür. Elde ettiği büyük başarılar onu kumara ve içkiye alıştırır. Kumar alışkanlığı ona herşeyini, hatta kemanını kaybettirir. Zengin bir işadamı ona Guamerius yapımı bir keman armağan eder. Sonradan Stradivarius ve Amati yapımı kemanlara da sahip olur. Bu kemanlar onun hazinesidir. 23 yaşına geldiğinde konserlerini azaltır. 1824 yılında bunalıma girer ve 1827 yılında iyileşip Avrupa turnelerine çıkar. Avusturya, Almanya ve Fransa’ya gider. Paris ve Londra’da ilk sahneye çıkış tarihi 1831 yılıdır. 1833 yılında Paris’te Berlioz’a içinde viyola solo olan bir senfonik yapıt ısmarlar. Ortaya “Harold en İtalie” adlı eser çıkar. Ancak Paganini bu yapıtı hiçbir zaman seslendirmez. 1834 yılından sonra konserlerini çok azaltır. Gırtlak kanseri hastalığına yakalanır ve 27 Mayıs 1840 yılında Nice’de ölür.
Gelmiş geçmiş en büyük keman virtüözü olan Paganini, baş döndürücü çevikliği, son derece duygusal yorumu ile inanılmaz bir müzisyendir. Yeteneği o kadar olağanüstüdür ki, şeytanla işbirliği yaptığı inancı yayılmıştır. Teknik olarak çağının çok ilerisindedir. Bugün bile eşliksiz keman için yazdığı “24 Caprices”i tek resitalde seslendirecek ustalıkta kemancı sayısı çok azdır. Özellike “24. Kapriçyo”nun teması üstüne en çok çeşitleme yapılmış tema olarak müzik tarihine geçmiştir. Brahms, Rachmaninof, Blacher, Lutoslawski, Snitke, Ernst ve Rochberg gibi besteciler kendi çağlarına, kendi akımlarına göre, Paganini temasını çeşitlemişlerdir.
Paganini, ne Berlioz gibi büyük orkestraların bestecisidir, ne de Chopin gibi minyatür müziğin ustasıdır. Oysa tarih boyu yaşamış her türlü çalgı yorumcusunun en üstünüdür. Temelde virtiözitesi yaratıcılığa dayanır. Müziğinin dış görünüşündeki buzlu pırıltılar, romantik armonideki sıcakkanlı yapının ters çevrilmişi gibidir. Romantik ısıyı şeytansı bir çerçeveye yaraştırır. Piyanonun gündeme geldiği, en duyarlı çalgı olarak saygı gördüğü günlerde keman ile cambazlık yapan bir besteci, büyük bir ilgiyle karşılanır. Bu nedenle onun keman yapıtlarını, örneğin “24 Caprices”ini, Schumann ve Liszt piyanoya uyarlamışlardır. Liszt’in “Etudes d’execution transcentande” adlı yapıtları, Paganini’nin yapıtlarını örnek alır, piyanoda onlara koşut gelişir. Her birinde yaratıcı enerji, parlak bir teknik, soluksuz bir yorum egemendir.
Paganini’nin bestlerinin çoğu teknik bir beceri gösterisidir. Konçertoları, kaprisleri ve oda müziği çalışmaları vardır. Yapıtlarının çoğu, zamanında basılmamıştır. Paganini’nin çalış tekniğindeki şeytansı tılsım, uzun yıllar çözülememiştir. Armonikleri kullanmaktaki öncülüğü, kemanını değişik tınılar elde etmek için akort edişi, yay tekniğindeki ustalığı, staccato ve pizzicato yönetmini yaygınlaştırması, Paganini’ye özgü, daha önce hiç duyulmamış yeniliklerdir. Kemandaki doğru tonlaması, net ve temiz sesleri yine onun hüneridir. Keman konçertosunun son bölümünde pizzicatolar en alımlı şekliyle canlanır.
Paganini’nin müziği kendi yorumuna göre yazılmış, çok zor yapıtlardan oluşur. Bu yapıtlar öylesine kıvraklık, dinamizm ve üstün bir hüner gerektirir ki, halk, onun bedenine şeytanın girdiğine inanmıştır. Fiziksel görünümü de, kemikli yapısı ve sinirli davranışlarıyla şeytansı bir imgeyi çağrıştırır. Bu inanç ölümünden sonrada sürer. Paganini’yi kutsanmış toprağa gömmezler. Oradan oraya taşınan cesedi, 1926 yılına dek belli bir gömüte yerleştirilemez.

13 Nisan 2009 Pazartesi

Wolfgang Amadeus Mozart (1756-1791)


27 Ocak 1756'da Avusturya'da Salzburg şehrinde doğdu. 5 Aralık 1791'de Viyana'da öldü. Babası Leopold Mozart, Salzburg Başpiskoposluğu Saray Orkestrası'nda keman çalan, bir çok besteler ve keman için bir metod yazan bir müzikçiydi. Oğlu Wolfgang üç yaşına geldiği zaman kendisinden beş yaş büyük olan kızkardeşi Maria Anna (Nannerl)'ın çaldığı klavsen parçalarını belleğine yerleştirip kendi kendine çalmaya başlayınca ondaki mucizevi özelliği farketti, hele bir gün minik Wolfgang'ın eline geçirdiği bir nota kağıdına daha kullanmayı bile beceremediği kocaman tüy kalemle konçerto çiziktirdiğini görünce, ona ciddi olarak klavsen dersleri vermeye başladı.Gerçekten de Wolfgang'ın iyi bir müzikçi olmak için doğuştan olağanüstü özellikleri vardı; kulağı bir kemanda bir notanın sekizde bir kadar akort düşüklüğünü farkedecek derecede hassastı ve çirkin seslere, gürültülere karşı tepkisi ise baygınlık geçirecek ölçüde şiddetlenebiliyordu.Zaman geçtikçe Mozart'ın müzik yanında aritmetik ve resime de yeteneği olduğu ortaya çıkıyordu. Çevrede bu harika çocuğa karşı ilginin artması üzerine, babası bu erken doğan güneşten faydalanmak, çocuklarının sayesinde para ve şöhret sağlayabilmek için, oğlunu ve kızını yanına alarak Avrupa kentlerini dolaşmaya, konserler vermeye başladı. Wolfgang klavsen, keman ve org çalmadaki ustalığıyla, her şeyden fazla doğaçtan çalışlarıyla dinleyicilerini hayrette bırakıyordu. Müzik aletlerini çalmakta gösterdiği kolaylığa denk bir kolaylıkla beste de yapmaya başladı. Beş yaşında menuet, yedi yaşında konçerto ve sekiz yaşında senfoni meydana getirdi.Yaşamının ilk oniki yılında babası ve kızkardeşi ile birlikte konserler vererek boydan boya dolaştığı Avrupa'da geçtikleri her kentte hayranlık ve ilgi topladı, saraylarda krallar ve kraliçeler önünde çaldı. Soylular, her defasında yeni bir eserle ortaya çıkan harika çocuk Wolfgang'ı dinlemek için yarıştılar, çağın ünlü ressamları Mozart'ların portre ve resimlerini yaptılar.O günlerde Wolfgang'ı dinleyen ünlü düşünürler Voltaire ve Goethe, bu küçük çocuğun bir gün sanatının en büyük ustaları arasına katılacağından emin olduklarını söylediler.Ondört yaşında iken, ilk opera eseri "Lucia Silla" Milano'da çalındığı zaman Mozart kendini opera sahnelerine de, üstelik operanın vatanı İtalya'da, kabul ettirmiş bulunuyordu. Papa tarafından kabul edilerek ona, o güne kadar sadece büyük ustalara layık görülen "Altın Mahmuz" nişanı ve şövalyelik beratı verildi.Mozart, bilinci salt şarkı ve müzikten oluştuğu için kendisini o günlerdeki bu ihtişamlı olayların cazibesine kaptırmadı; sadece besteleri ile uğraştı, bu uğraşını durmadan inatla, ısrarla yürüttü.Yirmibeş yaşına kadar rahat ve huzur görmeden o kentten bu kente dolaştı, han köşelerinde barındı, bazen yiyeceksiz kaldı, kar ve yağmur yağarken atlı yolcu arabalarında titreyip durdu. Bu meşakkatli yolculuklar esasen sağlıksız ve zayıf olan bünyesini oldukça yıprattı. Mozart'ın hayret uyandırıcı; bir başka yönü de birbiri ardına geçirdiği tifo, çiçek ve mafsal romatizması gibi o zamana göre ölümcül olan hastalıkları atlatması, ama buna rağmen ürün vermeye devam etmesi ve keyfini hiç bozmamasıdır. Ablası Nannerl onun bu yolculuklarında "Ben ülkesini teftişe çıkan küçük bir kralım" diyerek kendince bir eğlence yarattğını, geçtikleri kasaba ve köylere bir takım uydurma adlar taktığını anlatır anılarında.Sanat tarihinin bu eşsiz insanı çocukluk nedir bilmedi, Ölünceye dek kendi çocuk ruhuna bağlanıp kaldı. Bu nedenle Mozart yaşamı boyunca iyi ve saf karakteri yanında çocuksu neşe ve espri (mizah) anlayışını hep muhafaza etti.Hayatın küçük zevklerinden tat almaya bayılırdı, ümitsizliğe düşmek harcı değildi. İnsanlarla beraber olmaktan ve onlarla neşeli konuşmalar yapmaktan hoşlanırdı. Bilardo oynamak, Türk kahvesi içmek ve dans etmek ona büyük keyifler verirdi.Kariyeri, onur ve şan yönünden parlak biçimde sürmesine rağmen maddi durumunu düzeltmedi. Yaşamı boyunca sonu gelmeyen para sıkıntısı çekti. Ona övgüler yağdıran krallar bile hasis davrandılar. Sadece dersler vererek ve halk konserleriyle yetinerek hayatını kazanmaya çalıştı.Mozart'ın otuzaltı yaşını doldurmadan vakitsiz ölümünde çocukluğunda geçirdiği ağır hastalıkların ve yapılan yıpratıcı yolculukların etkisinin büyük olduğu kabul edilmektedir.Cenazesi fakir cenazeler için uygulanan biçimde kaldırıldı. Mezarının nerede olduğu ise bilinmemektedir. Söylenenlere göre, Mozart'ın tanıdığı insanlar arasından sadece altı kişinin katıldığı katedraldeki cenaze duasından sonra bu küçük kafile şiddetli yağmur nedeniyle mezarlığa kadar tabuta eşlik edemeyince cenaze aceleye getirilerek dilenciler için ayrılan bir mezara gömüldü. En fenası, bütün araştırmalara rağmen bu mezarın yeri öğrenilemedi, tabutun nasıl olup ta sahipsiz kaldığı ise ölüm sebebi gibi hiç bir zaman anlaşılamadı.Müziğin bu eşsiz çocuğuna reva görülen bu davranışın utancını duyan Viyana şehri onun 32. ölüm yıldönümünde, mezarının bulunduğu varsayılan yere bir heykelini dikti.